
Murphy, her sabah aynı kahvaltıyı yapan, aynı metroya binen, aynı hikâyede figüran gibi yaşayan bir adamdır. Eşiyle sürdürdüğü evliliği, küçük oğluyla paylaştığı baba rolü, onun için artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu hayat, ona ait değildir. Her şey, sıradan bir günün ortasında çalan o telefonla altüst olur. Arayan kişi, yıllardır iletişim kurmadığı eski sevgilisi Electra’nın annesidir. Kadın, aylardır kayıp olan kızından haber alamadığını söyler ve intihar etmiş olabileceğinden endişe ettiğini açıkça belirtir. Bu cümle, Murphy’nin zihninde kilitli kalmış tüm anıları açığa çıkarır. Electra ile Paris’te geçen tutkulu, karanlık ve sınırsız iki yıl; uyuşturucu, saplantı ve cinsellik dolu anlar, zihnine birer birer geri döner. Bastırdığı arzular yeniden canlanır. Kontrolü elden bırakır. Murphy, geçmişine saplanır ve çıkış yolu aramaz.