
Bu film, sisli İskoç Yaylaları ile yağışlı Londra caddeleri arasında gezinen zarif bir kaçış öyküsü sunuyor. Kira ve Ian, kar fırtınasının uğultusunun arasına sıkışmış eski bir trenin vagonunda geçirdikleri kısa hafta sonu sırasında tanışıyorlar ve adeta kendilerinden uzaklaşarak birbirlerinin hayatlarına sığınıyorlar. Görüntüler, karlı dağlardaki loş gün batımından Piccadilly Circus’taki parlak neon ışıklarına kadar uzanan bir görsel seyahat sunmakta.
Yönetmen, iki karakterin iç düşüncelerini yolda karşılaştıkları küçük detaylarla bir telgraf direği, unutulmuş bir kamera, hüzünlü bir folk melodisi betimleyerek kelime kullanmaya gerek kalmadan tamamlıyor. Kira’nın geçmişte bırakamadığı gölgeler ve Ian’ın peşinden sürüklenen pişmanlıklarıyla izleyici, onların romantik karmaşasına duygu katıyor. Gizli mektuplar, aniden patlak veren bir bar çatışması ve karın altında gömülü bir kutu, dramatik gerilimi canlı tutarken film sıcak bir kapanışla sona eriyor.