
Abraham van Helsing, Avrupa’nın karanlık sokaklarından kaçış arayışıyla, iki oğlu ile birlikte Amerika’ya göç etmeye karar veren bir vampir avcısıdır. Film, bu önemli yolculukla başlar ve başlangıcında izleyiciye bir seyahat hissi vermeyi başarır. Ancak, varış noktalarına ulaştıklarında, eski düşmanlarının gölgeleri onları hala beklemektedir; bu nedenle durmaksızın süren bir gerginlik söz konusudur. Modern şehir manzaraları ile Viktoryen döneme ait unsurların bir arada bulunması, hikayenin atmosferini daha da kuvvetlendirir.
Hikaye, aile ilişkilerini ön plana çıkarırken aynı zamanda tehditkar doğaüstü unsurları da göz ardı etmiyor. Van Helsing’in çocukları, babalarının karanlık mesleğine farklı tepkiler veriyor; biri bu mirası kabul ederken diğeri ise sıradan bir yaşam sürme hayalleri kurmaktadır. Bu çatışma, karakterlere beklenmedik bir derinlik kazandırarak filmi basit bir aksiyon öyküsü olmaktan çıkarıyor. Yönetmen, tempoyu koruduğu gibi dramatik anlar yaratmayı da başarıyor. Özetle, köklerinden kaçan bir ailenin Amerika’da güven bulma çabasını ele alan bu film, Van Helsing efsanesine yenilikçi ve tanıdık bir bakış açısı getiriyor.